Biyografinin Türkçedeki 200 yıllık serüveni

14/11/2019

Boğaziçi Üniversitesi Çeviribilim Bölümü öğretim üyesi Dr. Ceyda Elgül tarafından yürütülen Bilimsel Araştırma Projesi kapsamında Tanzimat'tan günümüze biyografinin Türkçedeki serüveni gün yüzüne çıkarılıyor. “Geç Osmanlı Döneminden Günümüze Türkçe Çeviride Biyografi” başlıklı proje kapsamında 1839 yılından bu yana Türkçeye çevrilmiş ve Türkçe yazılmış biyografilerin bibliyografyası oluşturulacak ve dijital bir veri tabanı üzerinden araştırmacıların kullanımına açılacak. 2021’de sonlanması hedeflenen proje çıktılarının “digital humanities” yöntemlerinden yararlanılarak daha geniş bir kitleye yönelik görselleştirilmesi ve hem nicel hem de nitel analizlerle çeviri tarihine katkı sunulması amaçlanıyor.

Son yıllarda sıklıkla duymaya başladığımız “büyük veri” (big data) çalışmaları çeviribilim ve edebiyat tarihi gibi alanları da görselliğin ön plana çıktığı bir çerçeveye yönlendiriyor. İnsani bilimlerde dijital dönüşüm yöntemlerinin kullanılmaya başlanmasıyla hız kazanan bu süreç, bibliyografya çalışmaları sonucu elde edilen verilerin daha fazla insana ulaşacak şekilde görselleştirilmesi ve dijitalleştirilmesi yönünde adımlar atılmasını sağlıyor.

Dr. Ceyda Elgül’ün yürütücüsü olduğu ve Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü lisansüstü öğrencileri Fatih Aşan ve Eyüp Tugay Bahar’ın da araştırmacı olarak yer aldığı BAP destekli “Geç Osmanlı Döneminden Günümüze Türkçe Çeviride Biyografi” isimli proje, hem büyük veri analizi ve haritalandırma gibi dijital dönüşüm yöntemlerini kullanması hem de biyografi türü üzerine kapsamlı bir veri tabanı oluşturmasıyla çeviri tarihi alanında öncü bir çalışma niteliğinde. Elgül ile projesinin biyografi çalışmalarına yönelik katkısı ve dijital dönüşümün çeviribilim gibi alanları nasıl dönüştürdüğü üzerine konuştuk.

Biyografi türü üzerine bir bibliyografya oluşturma fikri nasıl ortaya çıktı, tür üzerine yapılan çalışmalarda nasıl bir eksiklik gördünüz?

Biyografi aslında çok popüler ve giderek de popülerliği artan bir tür, ama edebi dizgemizde biyografinin çok yerleşmediğine dair yanlış bir kanı var. Bu algıyı da test etmek amacıyla bir biyografi bibliyografyası oluşturmaya ve bu yazı türünün Türkçedeki serüvenini incelemeye başladık. Projeye başlangıç tarihimiz 15 Mart 2019, 2021 yılında ise projeyi tamamlamayı hedefliyoruz. Benim doktora tezim de biyografi yazımı üzerineydi ama o zaman anlatılara odaklanıp eserleri ağırlıklı olarak nicel yöntemlerle incelemiştim. Bu projeyle ise türe daha genel ve nitel bir bakış açısıyla yaklaşma fırsatım oldu. Bir de türlerin serüvenlerine odaklanan araştırmaların çok azı hem telif hem çeviri eserleri içeren bir çerçeveye sahip. Bu konuda yürütülen benzer çalışmalar ya türün ilk yerleştiği veya popülerleştiği döneme odaklanıyor, ya da çeviri veya teliften birini kapsamına dahil etmiyor.  Bu bağlamda araştırmamızın yazın türlerine odaklan benzer makro-ölçekli çalışmaları teşvik edeceğine inanıyoruz.

Projede 1839’dan yani Tanzimat Döneminden başlayan ve 2020’ye gelen bir çalışma aralığı belirlemişsiniz. Bu aralıkları belirleme yönteminiz neydi?

Projeye başlangıç noktası olarak modern biyografinin Türkçede ilk örneklerinin yayınlandığı tarihi belirlemiştim. Bu da aslında 1885 yılına, yani Beşir Fuad’ın Victor Hugo biyografisinin yayınlandığı tarihe tekabül ediyor. Modern biyografinin Osmanlı edebi dizgesine girişi bu coğrafyadaki hayat yazımı geleneğinde bir kırılma noktası olarak ele alınabilir mi, yoksa sadece alternatif bir hayat yazımı türü olarak mı benimsenmiştir sorusunu cevaplamak için 1885-1950 arasında yayınlanan modern biyografileri, tezkire, menakıbname, tercüme-i hal gibi geleneksel hayat yazımı türleriyle birlikte hem çeviri hem telif bağlamında listelemeye başladık. Elimizdeki katalogları inceledikçe 1885 öncesinde de modern-gelenek arasında kalabilecek ve bize türün evrilişi üzerine ilginç veri sağlayabilecek bir grup eserle karşılaşınca, 1839 sonrası yayınlanan eserleri listemize almaya karar verdik. Amaçlarımızdan biri de çevirinin türün evrilmesinde bir rolü olup olmadığını incelemekti. Aslında Tanzimat’la birlikte sadece biyografi değil; roman, felsefi diyalog gibi birçok tür edebi sisteme giriyor ve burada çeviri önemli bir rol oynuyor. Biyografinin bu bağlamdaki konumunu incelemek amacıyla Türkçe yazılmış eserleri ve Türkçeye çevrilmiş biyografileri birlikte ele aldık, böylece aralarında bir ilişki olup olmadığını da inceleme imkânımız olacak.

“Çoklu hayat anlatılarından modern biyografiye”

Peki, bir biyografiyi modern yapan nedir ve biyografi bu anlamda Türkçede nasıl bir serüven izlemiş?

Bir biyografiyi modern yapan aslında Batılı parametrelere göre yazılıp yazılmadığı, bu kapsamda tek bir kişiye odaklanan, bir kronolojisi olan ve objektiflik iddiasında olan biyografiler literatürde modern biyografi olarak geçiyor. Osmanlı edebi dizgesinde modern biyografiler öncesinde tezkire, tercüme-i hal, menakıpname başta olmak üzere birçok hayat yazımı türü var ve biyografilere göre çok daha zengin bir geleneği oluşturuyorlar ancak bunlar birden fazla kişinin hayatını anlatan ya da kişileri yücelterek anlatan yazım türleri. Harf Devrimi dönemine kadar tezkire gibi çoklu hayat anlatısı türlerinden modern biyografiye geçişin ürünleri olarak yorumlayabileceğimiz çoklu kişili biyografiler öne çıkıyor. Listemizde yer alan tezkire veya ansiklopedilere kıyasla daha az kişinin hayatına odaklanan bu çoklu biyografileri geçiş dönemi eserleri olarak ele alabiliriz. Bu eserler modern biyografiye doğru giden dinamikleri takip etmek açısından önemli veriler sunuyor. Listemizin şu anki halinde tek kişiye odaklanan biyografiler 1950 sonrasında artış gösteriyor. Listede Tanzimat’tan 1950’ye kadar yer alan telif eserlerin bir başka önemi de bu dönem aralığında çeviri ve telif arasındaki farkın muğlak olması. Biyografi yazan kişinin aynı zamanda biyografi çevirdiği örnekler de çok görülüyor. Bu eserler arasındaki ilişki özgün biyografilerin çeviri niteliği olup olmadığına dair nitel bir analize çok açık. Projede bunu listelememiz ileride bu yönde yapılacak çalışmalara da kaynak olabilir.

Tanzimat Dönemi’nde yapılan çevirilerde hangi dillerin daha çok öne çıktığını gördünüz?

Bu aslında biyografi kişisinin geldiği coğrafyaya göre değişiyor. Cumhuriyet öncesi dönemde genel olarak Arapça yaygın kaynak diller arasında. Batılı figürlerin biyografilerinde ise Fransızcanın yeri gayet belirgin. Listede şaşırtıcı örnekler de var. Örneğin Kanuni Sultan Süleyman gibi yerli figürlerin de Batı dillerinde yazılmış biyografilerinin çevirileri bulunuyor. Bir anlamda bu yerli figürler yabancı bir dil üzerinden eve geri dönmüş oluyorlar, bunları da gözlemleyebiliyoruz. Ayrıca ara dillerden yapılan dolaylı çeviriler var. Macarca, Bulgarca, Arnavutça, Çekçe, İsveççe gibi dillerde yazılan eserlerin Fransızca, İngilizce, Almanca gibi ara diller üzerinden Türkçeye çevrildiğini görüyoruz.  Bibliyografyada sadece Batılı kişilerin biyografileri yok. Osmanlı coğrafyasındaki kişilerin de hem dillerarası hem diliçi çeviriyle çeşitli dönemlerde yerli okura sunulduğunu görüyoruz. Osmanlıcanın listede her dönemde çok yaygın bir kaynak dil olduğunu ekleyebiliriz.

Bu yeniden sunulma durumunda Batı ve Doğu coğrafyalarının birbirlerine bakışının biyografilerin çevirilerinde etkisi olduğunu gözlemlediniz mi?

Aslında eserlerin içerik detayları ve anlatıları hakkında bilgi toplamak yerine, referans bilgilerini, çeşitli yan metinleri ve üstmetinleri topluyoruz. Belki temsilde bir fark veya benzerlik olup olmadığını eserlerin başlıklarından veya mevcut görsellerinden anlayabiliriz. Fakat yine de bu yan ve üstmetinsel belgelerin sunduğu bilgiler içerik analiziyle desteklenmeli. Aynı hayat hikayesini ele alsa bile her biyografi aynı hikâyeye çok farklı perspektiflerden yaklaşabiliyor. Örneğin Atatürk’le ilgili bir biyografinin başlığı “Atatürk: Modern Türkiye’nin Kurucusu” iken birinin başlığı sadece “Atatürk: Bir Biyografi.” “Avrupa ile Asya Arasındaki Adam Gazi Mustafa Kemal” ve “Gazi Mustafa Kemal Paşa'nın Hayatı” gibi örnekler de var. Diğer bir ifadeyle tıpkı yeniden çeviri olgusu gibi biyografi türünde de “yeniden biyografi” diyebileceğimiz aynı kaynak metnin farklı şekillerde temsil edilmesi meselesi söz konusu. Bu nedenle temsil konusu açısından biyografi ve çeviri çok güzel örtüşüyor, bir biyografi çevirisi hali hazırda yeniden yazım olan bir eserin başka bir dile çevirisi haline geliyor. Aynı zamanda eserlere dair üst ve yan metinler de topluyoruz, örneğin hakkında yazılmış bir eleştiri yazısı, tanıtım bülteni, kitap kapakları, arka kapaklar, içindekiler bölümü… Bu veriler üzerinden sorunuza cevap olabilecek bilgiyi bulmak mümkün, ama dediğim gibi bunların metin analiziyle desteklenmesi iyi olur. Bunun için de projenin son 6 ayında listelemeyi bitirip elimizdeki verinin nitel ve nicel açılardan nasıl yorumlanabileceği üzerine çalışacağız. Topladığımız veri elbette araştırmacıların kendi kullanımına açık olacak, fakat birtakım örnekler üzerinden biz de birkaç değerlendirme yapmak istiyoruz.

“Çeviri verisi dijital dönüşüm yöntemlerinin kullanılmasına çok müsait bir alan”

Bahsettiğiniz bu nitel ve nicel açılar neler, bu noktada “digital humanities” denilen alanın getirdiği yeniliklerden nasıl yararlanacaksınız?

Aslında bibliyografya oluşturulurken kütüphane veri tabanlarını ve birtakım basılı kaynakları taramak gibi hali hazırda uygulanan metotları uyguluyoruz. Kullandığımız kataloglama yöntemlerini ve veriyi toplayacağımız kaynakların bazılarını kütüphanemiz çalışanlarıyla görüşerek belirlemiştik. Ancak farklı olarak çeviri tarihi alanına çok yeni nüfuz etmiş “digital humanities” perspektifini de verinin analizine entegre etmek istiyoruz. Şu ana kadar 1000’in üzerinde eser listeledik. Bu verinin analizinde dijital dönüşümün sunduğu veri görselleştirme yöntemlerinden yararlanacağız. Elbette bunun için farklı uzmanlık alanları ve ortak çalışma gerekiyor, bu nedenle bir yandan kendimizi teknik olarak geliştirmeye çalışıyoruz bir yandan da dışarıdan destek alıyoruz. Toplanan verinin online bir veri tabanı üzerinden kullanıcıyla paylaşılması zaten başlı başına “digital humanities” alanının sunduğu yöntemlerden biri. Biz hazır bir veri tabanı yazılımı kullanmak yerine bizimle gönüllü olarak çalışan bir yazılımcı grupla kendi veri tabanı yazılımımızı geliştirmeye karar verdik. Bu sayede hem kullanıcı hem adminin veriyi farklı biçimlerde filtreleyip listelemesi ve export etmesi mümkün olacak. Ayrıca bu yazılım üzerinden verinin güvenli bir şekilde depolanıp kategorize edilmesinde yardımcı olan kullanıcı dostu bir portalımız olacak. Bu portal koleksiyonumuzun gelecekte farklı materyallerle genişlemesi için de bize bir zemin sağlıyor.

Bunun dışında verinin analizinde çeşitli etkileşimli görsel temsilleri mümkün kılan, üç boyutlu ve dinamik haritalandırma (mapping) yöntemleri kullanmayı planlıyoruz. Elimizdeki veriyi tek boyutlu istatistiklerden ziyade bu gibi yöntemlerle görselleştirerek sonuçlarımızı farklı çerçevelerden yorumlama ve sunma imkânı elde edeceğiz. Çeviri verisi zaten dijital dönüşüm yöntemlerinin kullanılmasına çok müsait bir alan, çünkü çeviri hangi eserlerin hangi dillerden ve coğrafyalardan gelerek hangi dillere ya da coğrafyalara transfer edildiğini görselleştirmeye çok elverişli bir veri sunuyor. Biyografi türü de böyle bir görselleştirmeye çok müsait, zaten biz de sadece çeviri yapılan diller hakkında değil biyografi kişileri hakkında da veri topluyoruz. Biyografi kişilerinin nereden geldiği, hangi yıllarda yaşadığı ve hangi işleri yaptığı gibi verileri de topluyoruz; yani sadece çeviriler ve yayınlar üzerine değil Türkçede hayat hikayesi sunulan biyografi kişileri üzerine de sonuçlar elde edeceğiz.

Veri tabanında yayının referans bilgilerinin yanı sıra, çeviri metnin orjinal başlığı ve dili, eserin yeniden çevirileri, sonraki baskıları, hangi katalogda yer aldığı; biyografi kişisi, yaptığı iş, yaşadığı dönem ve coğrafya gibi kategoriler bulunacak. Veriyi dönemlere bölmek özellikle önemli çünkü çeviri dinamikleri dönemlere göre farklılaşıyor. Bu nedenle ilk önce periyodik analizler yapmayı planlıyoruz ve bunları birleştirerek biyografi türünün 200 yıllık serüvenini ortaya çıkarmayı umuyoruz. Aslında her biyografi kişisi hakkında bilgi bulmak çok kolay olmuyor, çünkü Victor Hugo gibi çok bilinen isimlerin yanında elbette kendi döneminde saygınlık kazanmış yerel kişilerin de biyografileri yazılmış. Bu sebeple kütüphanemiz çalışanlarının da kataloglama yöntemlerinden feyz alarak yerli ve yabancı figürler hakkında veriyi farklı online ve basılı kaynaklardan toplamaya karar verdik. Ayrıca henüz online kütüphane kataloglarında yer almayan, sadece basılı kaynaklarda karşılaştığımız eserler de oldu. Sonuç olarak sadece çevrimiçi bulunan veriyi bir araya getirip düzenlemekten öte, henüz dijitalleşmemiş ve basılı kaynaklarda kalmış verileri de dijital platforma taşıyoruz. Bibliyografyayı tamamladıktan sonra biyografi kişilerinin yaşadığı dönem, geldiği coğrafya ve çalışma alanları üzerine elde ettiğimiz veriler sayesinde hangi dönemlerde hangi alanlardaki kişilerin öne çıktığını görmek de mümkün olacak. Bu verinin farklı disiplinlerde çalışan araştırmacıların ilgisini çekeceğini düşünüyoruz. Dijital dönüşümün sunduğu görsel platform sayesinde çalışmamızın hedef kitlesinin akademi ile sınırlı olmayacağını umuyoruz.

Dönemsel olarak baktığınızda biyografi çevirilerinin ya da biyografi yazımının arttığı dönemler gözlemlediniz mi?

Özellikle 2000 yılı sonrasında çevirilerde çok büyük bir artış oluyor, örneğin 2019 Eylül ayında kaydettiğimiz verilere göre 658 çeviri biyografinin 380’i 2000’li yıllardan sonra yapılmış. Türkçe yazılan biyografilerde ise 1900 ve 1940 arası bir artış söz konusu, ancak özgün eserlere dair verileri toplamaya devam ettikçe bunlar değişebilir. 2000 sonrasında biyografi çevirilerinin artmasını ise Türkiye’deki yayın sektörünün dinamikleriyle ilişkilendirebiliriz, çünkü bu dönemde her türde çeviriler artıyor ve bu biyografi çevirisine de yansıyor. Telif ajanslarının artması, daha çok sayıda yayın evinin kurulması ve diğer birçok gelişmeyle 2000 sonrasında Türkiye’de yayıncılık sektörü canlandı. Özellikle 2015 sonrasında görsel-işitsel medyanın online mecrada da çeşitlenmesiyle biyografi türünün popülerliği iyice belirgin bir hal aldı. Kitaplar, diziler, filmler, belgeseller üzerinden hayat hikâyeleri üzerine daha fazla kültür ürünü sunulmaya başlandı ki bu ürünler sürekli birbiriyle etkileşim halinde. Bir dizinin üzerine bir biyografinin ikinci baskısının çıktığını görüyoruz; benzer bir şekilde bir kitap çok popülerleşince film olarak karşımıza çıkabiliyor.

Biyografiye yeniden bakış

Bir yandan da biyografi türü diğer edebi türler içinde daha dışarıda kalmış bir tür olarak gözüküyor okurlar tarafından…

Aslında biz buna alternatif bir veri ortaya koymaya çalışıyoruz, çünkü dediğiniz gibi Türk edebiyatında biyografi üzerine çok sınırlı bir literatür var ve çoğu kaynakta otobiyografi, anı gibi türlerin daha çok yerleşmiş olduğu bilgisi veriliyor; ancak biyografi sadece 2000 sonrasında değil, öncesinde de yazılan, okunan ve çevirisi yapılan bir tür. Üstelik sadece yazarlar, aktörler veya sanatçılar gibi popüler kültür kişileri üzerine değil; politik ya da dini figürler, filozoflar, kaşifleri barındıran çok geniş bir yelpazede üretim söz konusu. Yine aynı listede yer alan medya patronları, sporcular, ünlü kişilerin eşleri/çocukları, seri katiller veya hiç tanımadığımız sade vatandaşlardan hiç bahsetmiyorum! Biyografinin Türk edebiyatında yerleşmemiş bir tür olduğunu savunanlar bunu farklı sebeplerle açıklıyor. Örneğin 1930’lu ve 1940’lı yıllarda yapılan açıklama biyografinin bu coğrafyanın kolektif yapısına çok uygun olmadığı, tek bir kişinin hayat hikayesine odaklanmanın bu nedenle çok popülerleşmediği yönündeydi. Aslında çok sayıda biyografi yazılmış ve çevrilmiş, ama biyografi türündeki eserler kanonun bir parçası olmamış. Bu durumu biyografi yazan, çeviren ve yayınlayan kişiler hakkındaki veriyle tekrar değerlendirmek gerekir. Şimdiye kadar hem saygın hem popüler alanda yapılan üretimi göz önünde bulunduran bir çalışma yapılmadığından bu türün yerleşmediği kanısı oluşmuş olabilir.

İnsani bilimlere ve sizin çalıştığınız alan olan çeviribilime dijital dönüşümün getirdiği yenilikler neler, sizce bu alanlar bu süreçte nasıl bir değişim geçiriyor ve geçirecek?

Aslında istatistiğe bir dönüş olduğunu söylemek mümkün, bu dönüşü büyük verinin günümüzdeki popülerliğine bağlayabiliriz fakat kırılma noktasının tam olarak ne olduğunu açıkçası bilmiyorum. Ancak büyük verinin tarih yazımına girdiğini söyleyebilirim. Çeviri zaten çok geniş bir alan, sadece tarih ya da edebiyatlı kapsamıyor. Çeşitli dijital analiz yöntemlerinin özellikle süreç odaklı sözlü ve yazılı çeviri araştırmalarında kullanılması da çok önceden başlamıştı ama bunun çeviri tarihindeki uygulaması çok yeni. Çeşitli yazın türleri üzerine yapılmış daha kısa dönemlere odaklanan çalışmalar mevcut ama çeviri bunlara çok dahil edilmemiş, oluşturulan bibliyografyalarda genellikle özgün eserler üzerinden türlerin edebi dizgelerdeki konum ve rolü üzerine kısıtlı sonuçlara varılıyor. Bu nedenle bizim projemiz hem çeviriyi kapsayan hem de biyografi türü üzerine farklı kategoriler altında veri toplayan öncü bir çalışma olacak. “Digital humanities” aslında sadece verilerin istatistiğe dökülmesi anlamına gelmiyor, sonuçların herkese ulaşacak şekilde daha yaratıcı, dijital ve görsel şekilde sunulmasına zemin sağlıyor. Hem de bu sayede çok fazla bilgiyi kompakt bir halde bir video veya interaktif bir harita üzerinden sunabiliyorsunuz ki bugün bazı akademik çalışmaların sonuçları “virtual reality” yöntemlerini kullanmaya kadar giden bir şekilde neredeyse bir modern sanat sergisi gibi sunuluyor.